24 Ekim de başlayıp 28 Ekim tarihleri arasında sürecek olan SpringOne 2GX katılmak üzere Chicago ya geldim. Açıkcası Amerika gibi bir ülkeye gelmek bir nebzede olsa insanı geriyor. Bilmediğin bir yer oluşu, gerek yemek gerekse yasam tarzının farklılığı, dil gibi konularda dusunuyorsun. Bütün bunları düşünürken süren 11 saatlik uzun bir uçak yolculugu ise ayrı bir zorluk.

İlk geldiğim gün hiçbir yeri tanımadığım için zorluk çektim elbette. O ilk gunün ardından ise şehri tanımaya başlayınca anladım ki çok da farklı bir yer değil burası. Tam tersine İstanbul da sahip olamadığımız o kadar çok güzellikleri var ki burada; kesinlikle görülmesi gereken yerlerden bir yer diye düşünüyorum. Su anda Lake Front adını verdikleri Michigan Lake yanında, Sturbucks’tan aldığım kahvemi yudumlarken yazıyorum bu yazıyı. Burada hemen hemen her yerde wi-fi noktası bulmak mümkün. Public alanların dısında At&t gibi firmaların sundukları güzel wifi noktaları var hızı ise oldukça güzel.

Chicago da ilk dikkatimi çeken nokta mimari yapısı oldu. Planlamaları çok iyi sekilde yapılmış , hemen hemen herseyi düşünmüşler. Birçok yerde katlı otoparklar var. Hatta bazı çok yüksek katlı binaların bile bir kısmı otopark olarak ayrılmış. Golün kenarları bir fırsat gibi gorulmeyip yaşanılanımız olmasına dikkat etmişler, İstanbul’daki gibi “yatırımımı toprak üstüne yaptım” gibi fırsatçılar yerine, planlama göz önünde bulundurulmus.

Burada bisiklet çok seviliyor, bisiklet yolları yapılmış. Sürekli yanından bisikletle birileri geçiyor. Tabi golün kenarında bu güzel manzarada bisiklet sürmek eğlenceli olsa gerek.

Spora da çok dikkat ediyorlar. Amerikaya gelmeden önce Amerikan halkı obez tabirini çok duymuştum , belki buraya has bir ozelliktir, ama herkes spor yapıyor. Birtek spor yapmayan benim gibi misafirler galiba 😀

Trafik ise pek kalabalık görmedim; yalnız sabah erken saatte televizyona baktığımda hava durumu gibi trafik haberlerinin verildiğini gördüm. “The Loop” adı verilen bir tren sistemi var. Bugün yanlışlıkla bindigim hat ile sehir dısını da görme şansım oldu. Sehir merkezinin dısında güzel yerleşim yerleri var, 2-3 katlı müstakil evler. Muhtemelen insanlar şehir dısında yaşayıp, sehir merkezinde çalışıyor. Trafiğin nedeni bu olsa gerek.

Benim şansıma mı bilmiyorum ama geldiğimden beri hava güzel. Duyumlarına göre havası istanbuldan biraz soğukmuş.

İnanılmaz bir beyzbol, golf ve Amerikan futbolu sevgisi var. Sanırım dün bir derbi vardı, her yerde herkes beyzbol macını izliyordu.

Birde TV yi bakıyorum da , herhangi bir çikolata, deterjan, cocuk bezi … reklamı yok. Reklamların cogu teknolojik icerige sahip. Buna rağmen yerli halkın yolda cep telefonuna bakarak yürüdüğünü görmedim. Hatta Apple Store gittiğimde insanların bizim muhteşem diye tabir ettigimiz Apple in ürünlerine ince eleyip sık dokudugunu, almadan önce 50 sefer soru sordguna şahit oldum. Biz ise 2. sorumuzdan sonra kasaya yöneliyoruz :)

Yarın nasip olursa seminer SpringOne 2GX semineri başlıyor. Bu yazı daha çok chicago üzerine oldu. Daha sonra seminer hakkında fikirlerimi paylaşacağım. Eğer fırsat bulursanız, Chicago yu görmenizi tavsiye ederim.

Chicago

Chicago

Chicago

Chicago